Her Zaman Daha Büyük Balık Vardır
Bu yazı TÜRSAB Voice 4. sayıda yayınlandı.
“Her Zaman Daha Büyük Balık Vardır”
– Qui-Gon Jinn (Star Wars)
Bir önceki sayıdan sonra, TÜRSAB’ta başka bir kurul olarak toplantımız vardı. Bir sonraki toplantımızda; teknolojideki gelişmelerin turizmi nasıl etkileyeceğini konuşmaya karar vermiştik.
Sonra Çin’deki kriz bize yaklaşmaya başladı. Aradaki geçiş o kadar hızlı oldu ki, sanki bir anda hayatla bağımız kesildi. Bir sabah kalktım ve “biz bu noktaya ne ara geldik?” dedim. Arcadias İTÜ Teknokent Ekibi olarak telekonferans yaptık. 9 Mart’ta online çalışmaya kararı aldık. Biz MICE turizmine yazılım ve donanım hizmeti sunan, kapsamı itibariyle Türkiye’de ve yakın coğrafyada eşsiz bir yazılım şirketiyiz. Uzaktan (remote) çalışmaya geçmemiz, sadece 10 dakikamızı aldı.
Merkez ve Teknokent şubelerimizdeki ekip, bitkilerimiz, papağanımız ve kedimiz güvende olduğu anda, kafamı kaldırıp etraftaki yangına bakmaya başladım. Turizm sektöründe, gerek danışmanlık, gerek kurul üyeliği, gerekse Arcadias yönetici ortağı olarak taşıdığım sıfatlar sayesinde, birçok WhatsApp grubunun üyesiyim.
Bir anda, acentelerin elindeki her şey, balık gibi kayıp gitti. Umut yok, ışık yok. Tünelin ucu nereye çıkıyor belirsiz. Bütün dünyada turizm durdu.
Şu an bana, her sabah 05:30’da uyanıp karanlıkta yoldayken camı açıp deniz kenarından giderken ezanı duyduğum sırada gökyüzünün ve denizin aydınlanmasını hatırlatıyor.
En karanlık anlardayız.
Acenteler… haklısınız, umutsuzluk kol geziyor.
Acenteler… uyanmalısınız. Çünkü “her zaman daha büyük balık vardır.”
Coronavirüs sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunlara, aralarında benim de olduğum altın yakalılar (yazılımcılar) bir süredir alışık. Yapmanız gereken, neler olup biteceğine dair bizlerin aramızda konuştuğumuz dönüşüme kulak kabartmanız.
Yeni Çalışma Düzeni
Belki farkında değildiniz fakat corona öncesinde de yeni nesiller ofise neden gidip geldiklerini anlamıyordu. Şimdi işlerin devam edebilmesi için, uzaktan çalışıyorlar. Her şey bu şekilde de devam edebiliyor. Altın yakalılar olarak biz buna zaten alışıktık. Bu düzenin bazı incelikleri var. Zorlukları ve avantajları var. Bu düzen kalıcı hâle gelecektir, konu ile ilgili araştırma yapmalısınız.
Yeni Okul Düzeni
Corona’dan önce de insanlar okula neden gidip geldiklerini sorguluyordu. Sosyalleşmek için evet, öğrenmek için soru işareti. (Her bölümü kastetmiyorum.)
Öğrenciler şimdilik kendilerini tatilde zannetseler de, aslında eğlenceli bir sebeple öğrenime ara verilmediğini fark edecekler. Bir süredir online üniversiteler, sertifika programları, vb. hayatımızda vardı. Bunlar daha kalıcı bir hâle gelecek.
Kişiye özel ve online öğrenim sistemi oluşturulacak.
Yeni Spor Düzeni
Hiç ihtimal vermemiş olabilirsiniz, çünkü spor salonuna gitmek ayrıca sosyal bir aktiviteydi. Şimdi sağlık ve hijyen sebebiyle sosyal spor yapmak tarih gibi. Bu durum uzadıkça, dikkatler online alternatiflere kayacaktır. Tanımadığı insanlarla spor yapmak istemeyenler mobil uygulama kullanıyor. Tek başlarına spor yapıyorlar. İyi bir şey olduğunu söylemiyorum, bu bizim tercihimiz. Artık norma dönüşecek.
Yeni Sinema Düzeni
Online platformlar, sinema salonundan daha komforlu bir ortam sunuyor. Bunu bir süredir yapıyorlardı, fakat şimdi sağlık sebebiyle sinemaya gidilemiyor.
Bu bir alışkanlıktır. Online platformlardan sanat ihtiyacını karşılayanlar, sinemaya gitmemeye başlar. Düzenli alışkanlıklar 28 günde insanı etkisi altına alır, unutmayın.
Yeni Tıp Düzeni
Hastaneler, en tehlikeli yerlerden birine dönüşürken; sağlık hizmeti almak için online doktor randevuları başlatıldı.
Arcadias bundan 1 yıl önce, dünyanın her yerinden duayen kabul edilen yüzlerce kardiyologun ikinci görüş kapsamında online görüşme yaptığı sistemin yazılım projesini tamamladı. (Kısa bir süre sonra ayrı bir şirket olarak teknokente kabul edildi ve yatırım aldı.)
Bu dönüşüm kaçınılmaz bir şekilde yayılacak. Tıp da evrim geçirecek.
Yeni Alışveriş Düzeni
Bugün kargo görevlisi, “insanlara kolonya ve bakliyat taşıyoruz, apartmanın altında market var ama evden çıkmıyorlar” dedi. E-ticaretin nasıl bir noktaya ulaştığını düşünün.
Google’da çalıştığım dönemde, sorumlu olduğum sektörlerden biri de e-ticaretti. Bugünün geleceğini söylediğim her konferans konuşmam, her köşe yazım eleştiri oklarının hedefiydi.
Şimdi e-ticaret, İtalya dâhil olmak üzere, altın çağını yaşıyor. Bu böyle kalacak.
—
Tüm bu konuların ortak noktası nedir?
Yalnızlık, bireysellik, izolasyon.
Bunlar ruhumuz için iyi mi?
Bir noktaya kadar evet. Sonrası kabus.
Sorunun önünü alacak güç nedir?
Turizm.
—
İnsanlar her zaman, yılda bir kere de olsa, kongre/toplantı için BİR ARAYA GELMEK isteyecekler.
İnsanlar her zaman, VR gözlüklerden bakmak yerine, gidip ORADA OLMAK isteyecekler.
İnsanlar her zaman, o DENİZE GİRMEK ve o KUMA AYAK BASMAK isteyecekler.
İnsanlar her zaman, takımlarını STADDA İZLEMEK isteyecekler.
Yoksa ruhumuzu kaybederiz. Bunlara ihtiyacımız var.
—
Şu an, en karanlık saatte ne yapmalıyız?
Devletimizin sağladığı mevcut desteklerin çok daha fazlası gerekiyor. Bu, apayrı bir konu ve tahminimce derginin bir yerlerinde detaylıca incelenmiştir. Uzmanlık alanım değil, geçiyorum.
Türkiye’nin eşsiz turizm duayeni, her sözünü hayranlıkla dinlediğim Eski Kültür Turizm Bakanımız Sayın Bahattin Yücel’in belirttiği gibi “ilk kez rakiplerimizle aynı noktadayız.” İşte bu bizim çıkış noktamızdır. Tünelin ışık alan yeri bu saptamadır.
MICE, kültür, GDK ve hepsi… Tüm turizm kollarında, tüm ülkelerle aynı noktadayız.
- Ülkemizin ve destinasyonlarımızın personaları yok. Onları bulmalıyız.
- Ülkemizi tanıtmaya odaklanmalıyız.
- Yanlış imajımızı, büyük hatalarımızı arkada bırakmak için eşsiz bir fırsatın eşiğindeyiz. Farkına varmalıyız.
- MICE turizmi: Birbirini destekleyen, konsolide hareket eden bir sistem kurmalı ve tedarikçileri de bu ekosisteme dâhil etmeliler. MICE acentelerinin kendileri bile tam farkında mı emin olamıyorum bazen. Sizler, en kaliteli ve üstelik “paralı” (yani sepet büyüklüğü en yüksek) turistlerin alanındasınız. Yaptığınız her şey, diğer tüm turizm kollarını etkiliyor.
- Kültür turizmi: Halkımıza; çöp attıkları, duvarlarına iki gün sonra unutacakları sevgililerin adlarını sprey boyalarla püskürttükleri yerlerin “Türk ananesi ve adabı usulünce bize emanet olduğunu” ve üstüne bir de “para ettiklerini” öğretmeliyiz.
- Gastronomi ve eğlence turizmi: Türkiye’nin sahip olduğu eşsiz kültürün, günlük hayata yansıması olarak, uluslararası markalar çıkarmaya ve küreselde ayrışmak için yapabileceklerinize odaklanmalısınız. (Tuzu havadan döken bir markadan daha fazlasını çıkarabilirsiniz. Sizleri kısmen tanıyorum.)
- Sağlık turizmi: Sizi kimse konuşmuyor, oysa amiral gemilerden birisiniz. İmaj tazelememiz, size de çok faydalı olacak.
- Din turizmi: Giden her kişinin sürekli takip edilebilmesini sağlayan teknolojilerin geliştirilmesine başlanmalı. (Bu konuda 2 yıldır çalmadığım kapı kalmamasına rağmen içim sızlıyor. Maalesef hem Umre’den gelenler, hem öğrenciler, hem halkımız bu işin bedelini ağır ödedi, ödeyecek.)
—
Herkesin bir ucundan tutar gibi yaptığı ve aslında kimsenin hiçbir şey yapmadığı Türkiye’nin tanıtımı konusu ile ilgilenmenin tam zamanı.
Türkiyemizde bu işlerin;
işkembe-i kübradan atan uzmanı bol,
gerçek uzmanı iki elin parmakları kadar azdır.
Marka, destinasyon, PR, reklam ile Türkiye’yi karanlık zamanlarda çalışıp, doğru zaman geldiğinde zirveye taşıyacak,
kıvrak zekâlı, varlığıyla övündüren, dijitali, mizahı ve tüm duyguları, datayı ve teknolojiyi anlayan bir ekip kurulmalı. Hem de hemen.
Çünkü her zaman daha büyük balık vardır. Bu sefer kaçırmamalıyız.
En karanlık zamanlarda büyük kahramanlar doğar.
Şimdi vahlanma değil, çalışma zamanı.