İstanbul’da Deprem Olduğunda Bizi Telefonlarımız Kurtaracak
Bu yazı Otel Dergisi’nde yayınlandı.
Dönem dönem bir konuya kilitlenip, sürekli kafa yormaya başlarım. Bir ara belediye başkanı olsam, Beşiktaş’a neler yapardım diye düşünüyordum mesela. Sonra çok iş var diye vazgeçtim. 🙂
Şaka bir yana, ara ara belki samimi belki ticarî kaygılarla hortlayan bir konu var: Deprem. Türkiye’nin coğrafî alana nüfus dağılımı, bana hep Futurama’dan bir sahneyi hatırlatır. Dikkatim dağılmasın diye İnternet’i keserek yazıyorum, bitince ekleyeceğim bulabilirsem.*
Herkes sıkışık bir şekilde İstanbul’da yaşıyor. Eskiden İstanbul’un evlerini evliyalar tutar derdik. Şimdi öyle binalar var ki, bizi çoktan terk etmişlerdir. Ağacımız çok yok şehir içinde. Onlar da yardım edemez toprağa tutunmamıza.
Lafı tatsız bir yere getirdim bile: Deprem olunca ne yapacağız?
Yaşayanlara ulaşılamayacak. Hastalanıp ölecekler deniyor. Düşünsenize…
O yepyeni şaaşaalı binalar aslında sağlam değilmiş. Ya öyleyse gerçekten?
Mesela Beşiktaş’ta Ihlamurdere Caddesi vardır. Çarşımızdır teknik olarak. Bildiğiniz deredir altı. Ben çocukken asfalt çökerdi, dere görünürdü.
Artık Fenerbahçe’de yaşıyorum. Buralar yine iyi diyeceğim ama marina var mesela. Doldurma mıdır sahil?
Kısacası bu kalabalıkla, yarısı eski yarısı yeni binaların düzensizliğinde, ağaçsız şehirde pek parlak durumda değiliz gibi.
Ne yapacağız?
İşin jeofizik, mimari kısımlarından hiç anlamam. Ancak teknoloji ile en azından bir şeyler yapılabilir diyorum. Çok sevdiğim, kıymetlim İstanbul’a sanki Sayın Erdoğan veya Sayın Uysal beni arayıp “Gizem şu acil durumlar için bir yazılım düşün” demişler gibi bir şeyler karaladım, hazırladım.
Daha önce de İstanbul’u pazarlamaya kafayı takmıştım. Ne şans ki, o kişiler bana ulaştı. Buradan İBB’ye teşekkürler tekrar.
Tabii ki yazıyı böyle kesmeyeceğiz. Bu tür fikirler beraber kafa patlatarak gelişir. Siz de katkıda bulunmak isterseniz, bana ulaşabilirsiniz. Twitter’a döndüm bu arada: @mgyucel
Gelelim neler yapılabileceğine;
Acil toplama alanlarında kişiler tespit edilebilir.
Hastanelerle entegrasyon sağlanabilir.
Depremzedelerin birbirini bulması mümkün hale gelir.
Başka şehirlerden depremzedelere ulaşmak isteyenler için hayat kolaylaşır.
Sürekli teknolojinin hayatımızı mahvedeceğine inanıp, faydalarını bir köşeye itmekten vazgeçmeliyiz. İnternet’i sosyal medyadan, teknolojiyi cep telefonundan ibaret görerek bir adım öteye gidemeyiz.
Ben hayal etmeye devam ediyorum dostlar. Bu proje için kime ulaşmak gerekir bilmiyorum. Affına sığınarak, onun bana ulaşmasını rica ediyorum.
Sevgiyle…
*Ana karakterimiz Fry, 1000 yıl geleceğe ışınlanıp, torununun torununun torunu profesörün lojistik ekibinde çalışmaya başlar. Ekibin kötü çocuğu, robot Bender da Fry’ı kalması için evine davet eder. Eve girerler, 1 m2 alan. Robot tabii devrelerini kapatıp, ayakta uyuyor. Fry da garibim, sabaha kadar zalım dünya diye duvarlarla konuşuyor. Sabah Fry, “yerim dar, daha da gelmem” dediğinde Bender bir tuşa basıyor. Ev açılıyor, ben diyeyim brüt 150 m2, siz diyin net 100 m2 ferah bir apartman.